Nalan Erdoğmuş
New member
Uzun zamandır yazacağım, ama sakin bir anı kolluyorum, bugün fırsat yakalamışken biraz da olsa giriş yapmak istedim.
5 ay kadar önce Adem Hocam ile görüşme şansı yakaladım. Kızımın yaşadığı Agorafobi ile alakalı danışmak istemiştim. Adem Hoca'nın desteği ile Agorafobiyi geride bıraktık çok şükür, üstelik artık aşılandığını, tekrar aynı durumu yaşasa dahi agorafobiye yakalanmayacağını söyledi Hocam. "En fazla korkar kaçar o ortamda bulunmak istemez" dedi. Kızım şuan yeniden okul sürecinde. 7 hafta oldu başlayalı. Hala bende okula onunla gidip bekliyorum. bir fobi atlattığımız için alışma sürecimiz de yavaş ilerliyor ama baya yol katettik, ilk günler sınıf kapısında oturuyordum, sonra koridorda, sonra merdivenlerde, derken giriş kata indim. Ve okul kapısının dışına çıktım. Bu hafta da okulun dışında arabada bekliyorum. Kızım artık görmeye gelmiyor, içeri giriyor ve beni görmek istediğinde eve dönüyoruz. Ama oldukça rahatladı ve keyif alıyor, Mesela dün 4buçuk saat okulda kaldı, hiç yanıma gelmek istemeden buraya kadar gelebilmiş olmak bile iyi hissettiriyor. Çünkü; kızım ilk 3 hafta kapıların kapanmasını hiç istemedi, kapanınca okula gitmek istemedi, okulumuz anlayış gösterdi ve sınıf kapısı o alışıncaya kadar açık durdu. şuan kapansa da kilitlenmediğinin farkında, artık rahatsız olmuyor. bunlar bizim için güzel gelişmeler.
Gelelim esas konuya, aslında her şerde bir hayır vardır; geçen sene okulda yaşadığımız travma, bizi bunu aşmak için bir arayışa soktu ve Adem Hoca'dan randevu almaya kadar götürdü. Kızım iyi olsun diye çırpınırken, ona iyi gelecek tek şeyin benim iyi olmam olduğunu bu süreçte idrak ettim. Kendime, kendimde kaçtığım, derinlere gömdüğüm yönlerime bakmaya karar verdim. Acılarımdan, yaralarımdan bir kaçınma davranışı ile kaçmaya çalıştığımı hocamdan öğrendim. Oyalanma davranışlarına sıklıkla başvurduğumu da.. (tv, internet, bir iş yaparken mutlaka bir şeyler dinleme, boş kalamama, kendimi duymamak için hep bir kaçınma davranışı gösterme, her şeyle ve herkesle ilgilenme, çok insanla görüşme, pozitif iletişime önem verme..vs) Adem hocayla ilk görüşmemizden sonra 2 gün boyunca ağladım. Çünkü kendimle ilgili hayal kırıklığı yaşıyordum. Kızım daha doğmadan anne olmaya kendimi adayıp, onlarca kitap okuyup, yazılar, makaleler, siteler, radyo programları, arşiv takip edip, "neyi nasıl yapmalıyım" ı öğrenmeye çalışmış, güvenli bağlanmanın tüm fiziksel koşullarına uymuş ( 2 yaşa kadar emzirme, yanında uyuma, 4 yaştan önce odadan ayırmama, sütten kademeli kesme, mahremiyete azami dikkat etme, zorlamama engellememe, vs), bağırmamış (kızmamış diyemiyorum çünkü zaman zaman taştım ve kızabiliyor, söyleniyordum yavruma), hatta kendi isteğimle işimden ayrılmış, güvenli bağlanayım diye çırpınıp durmuştum. Ama bir şey eksikti ve orada elimden bir şey gelmiyordu. Kendini bırakma..
Bırakamadım ben, kendimi yavruma bırakamadım. 4 yıl olması gerekenleri hep yaptım evet ama annelik iç güdümle, içimden gelen doğal bir istekle değil. İçimde sürekli dizginlemem gereken duygular vardı, bastırdığım söylenmeler, kurtulmaya çalıştığım hiç peşimi bırakmayan tahammülsüzlükler.. Adem Hocadan ve başka pek çok uzmandan öğrendiklerim kendimi hep tutmama, bastırmama, yavrumu zarara uğratmamak adına içimden gelen o davranışları yapmayıp, olması gerektiği gibi davranmaya çalışmama sebep oldu.çok sık olmamakla birlikte patlamalarım da oldu. Bende bir şey eksikti. İçimde bir şeyler kaynıyor, bazen iç sıkıntısı, bazen daralma, bazen öfke, bazen hayattan zevk almama.. olarak çıkıyordu, tüm bu hislerle boğuşup, iyi anne olmaya çalışıyordum ama bir şey eksikti.
Nasıldım?
Teorik olarak pek çok konuda farkındalığı oluşmuş, bazılarını içselleştiremese de bildiklerini yapmaktan vazgeçmeyen bir anneydim. Mesela; kızımı emzirirken, uzun sürdüğünde içim sıkılırdı, yapmak istediğim pek çok iş aklıma gelince bir an önce bitsin isterdim, kızım daha da bana yapışırdı. Uyusa da bir rahat etsem, azıcık kendime vakit ayırsam, şu işimi yapsam dedikçe, kızım uyumaz, beni bırakmaz ve benim yine içim sıkılırdı. Şimdi dönüp bakıyorum, hep kendimden kaçmaya çalıştığım hallerimdi bunlar, o anın tadını çıkarmak veya o anda bulunmak yerine hep bir başka şeyi düşünme, .. içimde hislerim böyleydi ama bildiklerimde aksini yapmama engel oluyordu. Ne kadar zor gelse de, ne kadar kızımın süte düşkünlüğü artmış olsa da 24 ay emzirme konusunda kararlıydım ve emzirdimde. Ama.. kendimi tam anlamıyla bırakamadım..
Sonra kızım biraz daha büyüdü, artık beraber oyun oynama zamanımız geldi, bu seferde oynarken kendimi bırakamıyordum. Her gün oynuyordum kızımla, kaliteli vakit geçiriyordum, ev işi vs. arka plana bırakıp onunla ilgileniyordum .Ona engel olmuyor, hayatı öğrenme sürecine rehberlik etmeye çalışıyordum. Önceden çok düşkün olduğum tv izlemiyordum. Dengeli beslenmesi kadar ruhsal gelişimini de önemsiyordum. Hatta fazla önemsiyor, acaba bundan etkilendi mi? Şunu duydu kaygılandı mı? Bunu anlayabilir mi? Sorularıyla boğuşuyor, bir yandan sorularıma cevap bulmak için okuyor, arşivi dinliyor, benden önce bu yollardan geçmiş birilerine ulaşmaya çalışıyor, neyi nasıl yapmalıyımı öğrenmeye çalışıyordum. Kaygılandırmadan, şuna nasıl cevap vermeliyim? sorusunun yanıtlarını buluyordum. Yaptığım, okuduğum her şey boşa mıydı?? Hayır tabiki de, hatta teorik olarak uyguladığım pek çok şey bir süre sonra yaşam tarzımız haline dönüştü. Bizde pek çok güzel değişime sebep oldu. Ama annelik hislerimde eksik kalan birşeyler vardı ;
kendimi bırakabildiğim anlar, bırakamadıklarımdan azdı. Çünkü içimde benimle gelen hislerim vardı. Anne olmak bu hislerimi daha da açığa çıkarmıştı, bir yandan yavruma doğru davranayım diye uğraşırken bir yandan yavrumun varlığıyla dokunduğu hislerimden kaçmak için oyalanmaya devam ediyordum. Kendimi duymak zorunda olduğum anları dolduruyordum sıklıkla. Emzirirken ya kitap okurdum yada arşiv dinlerdim mesela, yada tlf.dan bir şeyler bakardım. Elim biraz boş kalsa bir şeye giderdi mutlaka. Ama bunların o zaman oyalanma davranışı olduğunu anlayamıyordum. Boş durmuyorum, kendimi geliştiriyorum, diye iyi bir şey yaptığımı sanıyordum. Oysa her şeyde denge insanı olmak önemli. Bazen bilmek yetmiyor.. İçindeyken de anlayamıyor insan.
Adem Hocamla başladığımız ve hala da devam ettiğimiz onarım sürecim, kızımın agorafobisi ile mücadele ederken başladı, Hocam kızıma iyi gelmek için kendimi iyi etmem gerektiğini ve nereden başlamam gerektiğini bana öğretti. Önce hislerimden.. edindiğimiz suçluluk, değersizlik duygularımızın bizde oluşturduğu hisler..
İlk başladığımızda, Adem Hocam onarım sürecine devam ettiği bir anneden bahsetmişti. Zaman geçtikçe, nasılsınız diye sorduğunda; iyiyim, yani iyiyim, sanki çocuklar mı artık beni sinir etmiyor, eşim mi daha anlayışlı bilemiyorum ama ben iyiyim dediğini söylemişti.
O zaman içimden, heralde ben böyle bir noktaya ulaşamam yada ulaşsam da çook daha uzun zamanda olur diye düşünmüştüm. Oysa yalıtıma girip günlük terapi egzersizlerimi düzenli yapmaya başladıktan bir süre sonra, hislerime ulaşıp kendi hislerimle kendimi onarmaya başladığımı ve o içten gelen iyiyim halini hissetmeye başladığımı farkettim ï
Tabi hemen olmadı, Yalıtımdaki ilk zamanlar önceki halimden daha gergin olmaya, zihnimde gün içinde sıklıkla çocukluğumdaki travmalarımla boğuşmaya, hatta depresyonda gibi hissetmeye başladım. Ben iyi hissetmiyorum diye Adem Hocama mail de attım. O da normal ve beklenen bir durum olduğunu söylemişti. Yalıtımda yaptığım kaçamaklar, kendimi oyalama davranışlarımı yinelemem sürecimi aksattı, Adem Hoca lütfen yalıtıma tam riayet et ve egzersizlerini vaktinde ve olması gerektiği şekliyle yap uyarısı ile kendime geldim. Kendimi terapiye bırakmaktan kaçıyordum aslında. Ve bu uyarıyla kendime geldim. Hızlı bir şekilde iyi olmam da başladı. İçimdeki kıymıkları bir bir çıkardık Adem Hocamla. Ben anlattım, beraber yeniden anlamlandırdık. Terapinin karşılığı bence; güvenebildiğiniz bir uzmanla yaşadıklarınızı yeniden anlamlandırma.
Onarım Süreci, birkaç hafta kimseyle görüşmeyeyim, 3-5 egzersizi her gün düzenli yapayım hoop oldu bitti şeklinde bir süreç değil. Hafta hafta hissedilen hisleri anlamlandırma ile gerçekleşiyor. Sonra mekanizma kendiliğinden işlemeye başlıyor, bağlarınızı, yaptıklarınızı, yaşamınızdaki alışkanlıklarınızı, farketmediğiniz oyalanmalarınızı kendiliğinden gözden geçirmeye başlıyorsunuz. Ve bu süreç en az 6 ay sürdürüldüğünde genişliğe ulaşabilmek mümkünmüş.
Benim için şuan tam 3 ay geride kaldı. Bu sürenin 8 haftası yalıtımdaydım. Neler değişti bende? Öncelikle iyiyim çok şükür. İyi hissediyorum, içimde bir stres, daralmışlık neredeyse kalmadı. ( neredeyse diyorum çünkü hala almam gereken yollar var) Hayatım bir hızlılık telaşı içindeyken, yavaşladığımı, anda bulunmayı ve en önemlisi hissetmeyi öğrendiğimi düşünüyorum. Bu süreçte en büyük destekçim eşimdi, ona kendimi güven içinde bırakabilmek bana sahip çıkmasını hissetmek bağımızı çok kuvvetlendirdi. Ve en sevdiğim kısım; kızımla oynarken dakikaları saymayıp kendimi o ana bırakabilmek, anne sen kızmayan bir annesin artık deyişini duymak, ben metronom dinlerken odaya geldiğinde sükunetini hiç bozmadan öylece bekleyişini ve daha sakin bi anne olmak için dinliyorsun dimi deyişine şahit olmak, kızıma kendi hislerimden arınıp hakettiği gibi davranabilmek..
Eğer imkanım olsaydı, kızım daha dünyaya gelmeden bu süreci yaşamış olmak isterdim. Kendi edilgenliklerimden arınıp ona kendini tam anlamıyla bırakabilen bir anne olmayı isterdim. Yavrumun bir kardeşi olsun istiyorum. Eğer nasib olursa, kendimi onarabildikten sonra yeniden bu duyguyu yaşamak dileğim.
İçimde bir dinginlik var, bu hissi çok sevdim. Meğer hayat o kadar da zor değilmiş, zor gören bizim yaşanmışlıklarımızla baktığımız gözlerimizmiş..
sevgiler
5 ay kadar önce Adem Hocam ile görüşme şansı yakaladım. Kızımın yaşadığı Agorafobi ile alakalı danışmak istemiştim. Adem Hoca'nın desteği ile Agorafobiyi geride bıraktık çok şükür, üstelik artık aşılandığını, tekrar aynı durumu yaşasa dahi agorafobiye yakalanmayacağını söyledi Hocam. "En fazla korkar kaçar o ortamda bulunmak istemez" dedi. Kızım şuan yeniden okul sürecinde. 7 hafta oldu başlayalı. Hala bende okula onunla gidip bekliyorum. bir fobi atlattığımız için alışma sürecimiz de yavaş ilerliyor ama baya yol katettik, ilk günler sınıf kapısında oturuyordum, sonra koridorda, sonra merdivenlerde, derken giriş kata indim. Ve okul kapısının dışına çıktım. Bu hafta da okulun dışında arabada bekliyorum. Kızım artık görmeye gelmiyor, içeri giriyor ve beni görmek istediğinde eve dönüyoruz. Ama oldukça rahatladı ve keyif alıyor, Mesela dün 4buçuk saat okulda kaldı, hiç yanıma gelmek istemeden buraya kadar gelebilmiş olmak bile iyi hissettiriyor. Çünkü; kızım ilk 3 hafta kapıların kapanmasını hiç istemedi, kapanınca okula gitmek istemedi, okulumuz anlayış gösterdi ve sınıf kapısı o alışıncaya kadar açık durdu. şuan kapansa da kilitlenmediğinin farkında, artık rahatsız olmuyor. bunlar bizim için güzel gelişmeler.
Gelelim esas konuya, aslında her şerde bir hayır vardır; geçen sene okulda yaşadığımız travma, bizi bunu aşmak için bir arayışa soktu ve Adem Hoca'dan randevu almaya kadar götürdü. Kızım iyi olsun diye çırpınırken, ona iyi gelecek tek şeyin benim iyi olmam olduğunu bu süreçte idrak ettim. Kendime, kendimde kaçtığım, derinlere gömdüğüm yönlerime bakmaya karar verdim. Acılarımdan, yaralarımdan bir kaçınma davranışı ile kaçmaya çalıştığımı hocamdan öğrendim. Oyalanma davranışlarına sıklıkla başvurduğumu da.. (tv, internet, bir iş yaparken mutlaka bir şeyler dinleme, boş kalamama, kendimi duymamak için hep bir kaçınma davranışı gösterme, her şeyle ve herkesle ilgilenme, çok insanla görüşme, pozitif iletişime önem verme..vs) Adem hocayla ilk görüşmemizden sonra 2 gün boyunca ağladım. Çünkü kendimle ilgili hayal kırıklığı yaşıyordum. Kızım daha doğmadan anne olmaya kendimi adayıp, onlarca kitap okuyup, yazılar, makaleler, siteler, radyo programları, arşiv takip edip, "neyi nasıl yapmalıyım" ı öğrenmeye çalışmış, güvenli bağlanmanın tüm fiziksel koşullarına uymuş ( 2 yaşa kadar emzirme, yanında uyuma, 4 yaştan önce odadan ayırmama, sütten kademeli kesme, mahremiyete azami dikkat etme, zorlamama engellememe, vs), bağırmamış (kızmamış diyemiyorum çünkü zaman zaman taştım ve kızabiliyor, söyleniyordum yavruma), hatta kendi isteğimle işimden ayrılmış, güvenli bağlanayım diye çırpınıp durmuştum. Ama bir şey eksikti ve orada elimden bir şey gelmiyordu. Kendini bırakma..
Bırakamadım ben, kendimi yavruma bırakamadım. 4 yıl olması gerekenleri hep yaptım evet ama annelik iç güdümle, içimden gelen doğal bir istekle değil. İçimde sürekli dizginlemem gereken duygular vardı, bastırdığım söylenmeler, kurtulmaya çalıştığım hiç peşimi bırakmayan tahammülsüzlükler.. Adem Hocadan ve başka pek çok uzmandan öğrendiklerim kendimi hep tutmama, bastırmama, yavrumu zarara uğratmamak adına içimden gelen o davranışları yapmayıp, olması gerektiği gibi davranmaya çalışmama sebep oldu.çok sık olmamakla birlikte patlamalarım da oldu. Bende bir şey eksikti. İçimde bir şeyler kaynıyor, bazen iç sıkıntısı, bazen daralma, bazen öfke, bazen hayattan zevk almama.. olarak çıkıyordu, tüm bu hislerle boğuşup, iyi anne olmaya çalışıyordum ama bir şey eksikti.
Nasıldım?
Teorik olarak pek çok konuda farkındalığı oluşmuş, bazılarını içselleştiremese de bildiklerini yapmaktan vazgeçmeyen bir anneydim. Mesela; kızımı emzirirken, uzun sürdüğünde içim sıkılırdı, yapmak istediğim pek çok iş aklıma gelince bir an önce bitsin isterdim, kızım daha da bana yapışırdı. Uyusa da bir rahat etsem, azıcık kendime vakit ayırsam, şu işimi yapsam dedikçe, kızım uyumaz, beni bırakmaz ve benim yine içim sıkılırdı. Şimdi dönüp bakıyorum, hep kendimden kaçmaya çalıştığım hallerimdi bunlar, o anın tadını çıkarmak veya o anda bulunmak yerine hep bir başka şeyi düşünme, .. içimde hislerim böyleydi ama bildiklerimde aksini yapmama engel oluyordu. Ne kadar zor gelse de, ne kadar kızımın süte düşkünlüğü artmış olsa da 24 ay emzirme konusunda kararlıydım ve emzirdimde. Ama.. kendimi tam anlamıyla bırakamadım..
Sonra kızım biraz daha büyüdü, artık beraber oyun oynama zamanımız geldi, bu seferde oynarken kendimi bırakamıyordum. Her gün oynuyordum kızımla, kaliteli vakit geçiriyordum, ev işi vs. arka plana bırakıp onunla ilgileniyordum .Ona engel olmuyor, hayatı öğrenme sürecine rehberlik etmeye çalışıyordum. Önceden çok düşkün olduğum tv izlemiyordum. Dengeli beslenmesi kadar ruhsal gelişimini de önemsiyordum. Hatta fazla önemsiyor, acaba bundan etkilendi mi? Şunu duydu kaygılandı mı? Bunu anlayabilir mi? Sorularıyla boğuşuyor, bir yandan sorularıma cevap bulmak için okuyor, arşivi dinliyor, benden önce bu yollardan geçmiş birilerine ulaşmaya çalışıyor, neyi nasıl yapmalıyımı öğrenmeye çalışıyordum. Kaygılandırmadan, şuna nasıl cevap vermeliyim? sorusunun yanıtlarını buluyordum. Yaptığım, okuduğum her şey boşa mıydı?? Hayır tabiki de, hatta teorik olarak uyguladığım pek çok şey bir süre sonra yaşam tarzımız haline dönüştü. Bizde pek çok güzel değişime sebep oldu. Ama annelik hislerimde eksik kalan birşeyler vardı ;
kendimi bırakabildiğim anlar, bırakamadıklarımdan azdı. Çünkü içimde benimle gelen hislerim vardı. Anne olmak bu hislerimi daha da açığa çıkarmıştı, bir yandan yavruma doğru davranayım diye uğraşırken bir yandan yavrumun varlığıyla dokunduğu hislerimden kaçmak için oyalanmaya devam ediyordum. Kendimi duymak zorunda olduğum anları dolduruyordum sıklıkla. Emzirirken ya kitap okurdum yada arşiv dinlerdim mesela, yada tlf.dan bir şeyler bakardım. Elim biraz boş kalsa bir şeye giderdi mutlaka. Ama bunların o zaman oyalanma davranışı olduğunu anlayamıyordum. Boş durmuyorum, kendimi geliştiriyorum, diye iyi bir şey yaptığımı sanıyordum. Oysa her şeyde denge insanı olmak önemli. Bazen bilmek yetmiyor.. İçindeyken de anlayamıyor insan.
Adem Hocamla başladığımız ve hala da devam ettiğimiz onarım sürecim, kızımın agorafobisi ile mücadele ederken başladı, Hocam kızıma iyi gelmek için kendimi iyi etmem gerektiğini ve nereden başlamam gerektiğini bana öğretti. Önce hislerimden.. edindiğimiz suçluluk, değersizlik duygularımızın bizde oluşturduğu hisler..
İlk başladığımızda, Adem Hocam onarım sürecine devam ettiği bir anneden bahsetmişti. Zaman geçtikçe, nasılsınız diye sorduğunda; iyiyim, yani iyiyim, sanki çocuklar mı artık beni sinir etmiyor, eşim mi daha anlayışlı bilemiyorum ama ben iyiyim dediğini söylemişti.
O zaman içimden, heralde ben böyle bir noktaya ulaşamam yada ulaşsam da çook daha uzun zamanda olur diye düşünmüştüm. Oysa yalıtıma girip günlük terapi egzersizlerimi düzenli yapmaya başladıktan bir süre sonra, hislerime ulaşıp kendi hislerimle kendimi onarmaya başladığımı ve o içten gelen iyiyim halini hissetmeye başladığımı farkettim ï
Tabi hemen olmadı, Yalıtımdaki ilk zamanlar önceki halimden daha gergin olmaya, zihnimde gün içinde sıklıkla çocukluğumdaki travmalarımla boğuşmaya, hatta depresyonda gibi hissetmeye başladım. Ben iyi hissetmiyorum diye Adem Hocama mail de attım. O da normal ve beklenen bir durum olduğunu söylemişti. Yalıtımda yaptığım kaçamaklar, kendimi oyalama davranışlarımı yinelemem sürecimi aksattı, Adem Hoca lütfen yalıtıma tam riayet et ve egzersizlerini vaktinde ve olması gerektiği şekliyle yap uyarısı ile kendime geldim. Kendimi terapiye bırakmaktan kaçıyordum aslında. Ve bu uyarıyla kendime geldim. Hızlı bir şekilde iyi olmam da başladı. İçimdeki kıymıkları bir bir çıkardık Adem Hocamla. Ben anlattım, beraber yeniden anlamlandırdık. Terapinin karşılığı bence; güvenebildiğiniz bir uzmanla yaşadıklarınızı yeniden anlamlandırma.
Onarım Süreci, birkaç hafta kimseyle görüşmeyeyim, 3-5 egzersizi her gün düzenli yapayım hoop oldu bitti şeklinde bir süreç değil. Hafta hafta hissedilen hisleri anlamlandırma ile gerçekleşiyor. Sonra mekanizma kendiliğinden işlemeye başlıyor, bağlarınızı, yaptıklarınızı, yaşamınızdaki alışkanlıklarınızı, farketmediğiniz oyalanmalarınızı kendiliğinden gözden geçirmeye başlıyorsunuz. Ve bu süreç en az 6 ay sürdürüldüğünde genişliğe ulaşabilmek mümkünmüş.
Benim için şuan tam 3 ay geride kaldı. Bu sürenin 8 haftası yalıtımdaydım. Neler değişti bende? Öncelikle iyiyim çok şükür. İyi hissediyorum, içimde bir stres, daralmışlık neredeyse kalmadı. ( neredeyse diyorum çünkü hala almam gereken yollar var) Hayatım bir hızlılık telaşı içindeyken, yavaşladığımı, anda bulunmayı ve en önemlisi hissetmeyi öğrendiğimi düşünüyorum. Bu süreçte en büyük destekçim eşimdi, ona kendimi güven içinde bırakabilmek bana sahip çıkmasını hissetmek bağımızı çok kuvvetlendirdi. Ve en sevdiğim kısım; kızımla oynarken dakikaları saymayıp kendimi o ana bırakabilmek, anne sen kızmayan bir annesin artık deyişini duymak, ben metronom dinlerken odaya geldiğinde sükunetini hiç bozmadan öylece bekleyişini ve daha sakin bi anne olmak için dinliyorsun dimi deyişine şahit olmak, kızıma kendi hislerimden arınıp hakettiği gibi davranabilmek..
Eğer imkanım olsaydı, kızım daha dünyaya gelmeden bu süreci yaşamış olmak isterdim. Kendi edilgenliklerimden arınıp ona kendini tam anlamıyla bırakabilen bir anne olmayı isterdim. Yavrumun bir kardeşi olsun istiyorum. Eğer nasib olursa, kendimi onarabildikten sonra yeniden bu duyguyu yaşamak dileğim.
İçimde bir dinginlik var, bu hissi çok sevdim. Meğer hayat o kadar da zor değilmiş, zor gören bizim yaşanmışlıklarımızla baktığımız gözlerimizmiş..
sevgiler
Son düzenleme: