Gülbahar Sulu
Editör
Merhaba kıymetli çocuk dostları;
Oyun oynamanın çocukların hem fiziksel, hem mental(zihinsel), hem de duygusal gelişimlerine destek olduğu artık çoğu ebeveyn tarafından bilinen bir gerçek. Evladımızın yaşına, yeteneğine, ilgisine göre onunla oynamak hem bizlere hem onlara keyifli vakit geçirtirken vaktimizin kalitesini de son raddeye çıkarıp aramızdaki ilişkiye en unutulmaz anları nakşediyor. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) de çocukla oyuna oldukça önem vermiş ve bir hadis-i Şerif'te "Çocuklarınızla çocuklaşın." buyurmuştur. Nedir çocuk ile çocuklaşmak? Çocuğun dünyasına girmek, onunla eş bir konumda olmak, onun hissettiği gibi hissetmeye çalışmak.. Bunu da en kolay yapabileceğimiz yer onun dünyasına "oyun" vesilesiyle girmektir. Hz. Ali (r.a) da bu konuda şu kıstasları çizmiştir Çocuklarla 7 yaşına kadar çocuklaşın, oynayın. 715 yaş arasında çocuklarınızla arkadaş olun. 15 yaşından sonrada çocuklarınızla istişare edin. Bu Peygamber ahlakıdır.
Adem Güneş hocamız da bir çok söyleminde oyunun önemine, oyun oynamanın çocuk için vazgeçilmezliğine değinir ve şöyle der ; "Oyun, çocuk için oyun değildir
Yetişkinler, çocukları oyun oynarlarken gördüğünde, çocukların oyun oynadıklarını sansalar da, çocuklar için oyun, asla oyun değildir. Oyun, çocuğun dünyasında büyülü bir masal ülkesidir... Ki orada sizin tanımadığınız çocuğunuzun birçok arkadaşı, sizin göremediğiniz eşyaları, sesini duyamadığınız birçok şarkıları vardır...
Ve oyun, çocuk için bazen sığınılacak bir liman, bazen öğrendiklerini uygulayacağı bir deneme yanılma tahtası ve bazen de kendisini en rahat hissettiği gizemli dünyasıdır..."
Maria Montessori ise "oyunun çocuğun en önemli işi" olduğunu söyler ve çocukları izleyerek ortaya koyduğu Montessori yönteminde "oyun" başroldedir.
Oyunun başrolde olmasının, bu denli vurgulanmasının sebepleri üzerine değinmek istiyorum, çünkü bu tesirleri bilirsek hem ana fikir olarak kafamızdaki "oyun" algısına dair bazı kodları değiştirebiliriz hem de yavrularımızla oyun oynarken bunları bilmek kendimizi oyuna bırakma adına iyi bir tesir oluşturacak, oyun kurmada ana temamız olacaktır:
-Oyun Çocuğun İhtiyacını Karşılar: Oyunda çocuk muhakkak bir ihtiyacını karşılar, yoksa bu oyunu oynamaz, ilgilenmez. Bu ihtiyaç bazen duygusal yakınlık kurma ihtiyacını (örneğin daha dokunsal olan kuaförcülük yada doktorculuk oynayan çocuk şefkatle dokunulma ihtiyacını karşılıyor olabilir.) Bazen zihinsel bir ihtiyacını (örneğin yükseklik algısının geliştiği dönemde yeni yürüme çağındaki çocuk devamlı merdiven inip çıkarak zeminin o bir aşağıda bir yukarıda olmasıyla ilgileniyor olabilir) Bazense bir fiziksel ihtiyacını (örneğin yenidoğan yavrumuzun sürekli ayaklarını kendine çekip iterek hareketli hareketli yattığı yerden koşarcasına yaptığı minik oyun onun kaslarının gelişimi için yaptığı bir aktivitedir.) karşılamaktadır.
Ebeveynin çocuğu ie oynaması onun da bağlanmasını sağlar ve kolaylaştırır: Güvenli bağlanmanın anneye bakan yönü; annenin hayattaki duruşunu, ilişkilerini bebeğine göre ayarlamasıdır. Bunu kendini bırakarak yapan ebeveynin artık bakışı, sesi, duruşu ve insanlara yaklaşımı "anneliğinin" süzgecinden geçerek şekilleniyordur. Bu forumda belki de en az konuştuğumuz konu bu, hep bebeklerimiz bağlanma durumu konuştuk, fikir alıp verdik. Annenin de bağlanması demek bu kendini bebeğine ve anne olmaya güvenle bırakabilmesi demektir. Bazen geçmiş yüklerimizden bazense çevresel dış etkenlerden bu halden uzaklaşırız. Bazı annelerse doğumdan itibaren maalesef bu ruh haline bir türlü geçiş yapamaz. Çocuğun bağlanmaya ihtiyacı kadar annenin de ihtiyacı vardır. Çocuğun bundan sonraki hayatında sağlıklı bir ruh yapısına sahip olabilmesi için güvenle bağlansın bize diye uğraş veriyorsak, kendimize de bu güzelliği yapmamız gerekir. Çünkü biz tam anlamıyla bağlanamazsak anneliğin çekilmez geldiği anlar olacak, yavrumuza ve anneliğe yabancılaşıp kendi ruh sağlığımıza zarar vermemiz kaçınılmaz bir son olacaktır. Dolayısıyla oyun ile biz de "bağlanan anne" olma yolunda büyük büyük adımlar atmamız mümkündür. Oyunun doğası bizi yavaşça çocuğun dünyasına çekecek, onunla eğlenip onunla güldürecektir. Bunu sağlayan oyundaki eşduyum (çocukla aynı şeyi yaşama ve hissetme), tensel temaslar, beraber harekete geçmelerdir.
Oyun, Travma yaşamış yada daha küçük çaplı yara almış çocuğu tedavi eder: Çocuk dünyasında oluşmuş bir sıkıntıyı oyun ile tedavi ediyor olabilir. Bu yadsınamaz bir ihtiyaç ve bizim için bulunmaz bir nimettir. Evet ebeveyn olmak çok önemlidir ve fakat bazen yeterli değildir. Bazı yaraları biz tedavi edemeyiz, bazılarını ise gözden kaçırabilir veya haberdar dahi olmayabiliriz. Bu gibi haller için bir nimet hükmünde, çocuklar oyunları ile kendilerini tedavi edeceklerdir. Örneğin hafif çaplı bir trafik kazası yaşamış yada yolda geçerken şahit olmuş bir çocuk sığınma ihtiyacıyla evin salon masasının altına çadır kurmak isteyebilir, buna "Etrafı dağıtma, daha yeni topladım!" diye yaklaşmak belki de ileride terapist terapist gezdireceğimiz çocuğumuzun elinden tedavi olma imkanını almak olacaktır.
Vermek istediğimiz "değerlerin eğitimi"nde oyun en mühim aracımızdır: Çocuğumuza sözle ifade etsek anlatamayacağımız, davranışlarımızla da tam olarak örnek olamayacağımız bazı alanlar vardır. Örneğin "yalan söylememek" Düşünsenize, bunu çocuğa sözel olarak anlatamazsınız, örnek olayım deseniz biriyle konuşurken doğruyu söylediğinizde çocuğa "bak yalan söylemedim" demek hayli anlamsız olacak, hayatın olağan akışını kesen irite bir detay olacaktır. Lakin bir oyunda kızınızla bebeklerini canlandırırken, oğlunuzla arabaları konuşturarak oynadığınızda; sizin seslendirdiğiniz bir bebek/araba yalan söyleyebilir öteki seslendirdiğiniz bebek/araba ise bunun yanlış bir davranış olduğunu ifade edebilir. Yada bu yalan söyleyen bebek/araba bu yalanın kötü bir sonucunu yaşayabilir. (tabi bir ceza yada toplumsal rencide olmak şeklinde çocuğa kaygı verecek bir sonuç değil; misal karşıdaki sevdiği oyun karakteri bu yalan yüzünden üzülebilir. Sevdiği birinin zarara uğramasıyla yalan söyleyen araba/bebek bu hatasını anlayıp özür dileyebilir)
Oyunun tesirleri uzun, kapsamlı ve önemli bir konu; ben buradan bir kıvılcım çakayım dedim. Değerli katılımlarınızı bekler, her yönüyle konuşmak isteğiyle hayırlı geceler dilerim.
Sevgiler.. Bol oyunlu vakitler..
Oyun oynamanın çocukların hem fiziksel, hem mental(zihinsel), hem de duygusal gelişimlerine destek olduğu artık çoğu ebeveyn tarafından bilinen bir gerçek. Evladımızın yaşına, yeteneğine, ilgisine göre onunla oynamak hem bizlere hem onlara keyifli vakit geçirtirken vaktimizin kalitesini de son raddeye çıkarıp aramızdaki ilişkiye en unutulmaz anları nakşediyor. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) de çocukla oyuna oldukça önem vermiş ve bir hadis-i Şerif'te "Çocuklarınızla çocuklaşın." buyurmuştur. Nedir çocuk ile çocuklaşmak? Çocuğun dünyasına girmek, onunla eş bir konumda olmak, onun hissettiği gibi hissetmeye çalışmak.. Bunu da en kolay yapabileceğimiz yer onun dünyasına "oyun" vesilesiyle girmektir. Hz. Ali (r.a) da bu konuda şu kıstasları çizmiştir Çocuklarla 7 yaşına kadar çocuklaşın, oynayın. 715 yaş arasında çocuklarınızla arkadaş olun. 15 yaşından sonrada çocuklarınızla istişare edin. Bu Peygamber ahlakıdır.
Adem Güneş hocamız da bir çok söyleminde oyunun önemine, oyun oynamanın çocuk için vazgeçilmezliğine değinir ve şöyle der ; "Oyun, çocuk için oyun değildir
Yetişkinler, çocukları oyun oynarlarken gördüğünde, çocukların oyun oynadıklarını sansalar da, çocuklar için oyun, asla oyun değildir. Oyun, çocuğun dünyasında büyülü bir masal ülkesidir... Ki orada sizin tanımadığınız çocuğunuzun birçok arkadaşı, sizin göremediğiniz eşyaları, sesini duyamadığınız birçok şarkıları vardır...
Ve oyun, çocuk için bazen sığınılacak bir liman, bazen öğrendiklerini uygulayacağı bir deneme yanılma tahtası ve bazen de kendisini en rahat hissettiği gizemli dünyasıdır..."
Maria Montessori ise "oyunun çocuğun en önemli işi" olduğunu söyler ve çocukları izleyerek ortaya koyduğu Montessori yönteminde "oyun" başroldedir.
Oyunun başrolde olmasının, bu denli vurgulanmasının sebepleri üzerine değinmek istiyorum, çünkü bu tesirleri bilirsek hem ana fikir olarak kafamızdaki "oyun" algısına dair bazı kodları değiştirebiliriz hem de yavrularımızla oyun oynarken bunları bilmek kendimizi oyuna bırakma adına iyi bir tesir oluşturacak, oyun kurmada ana temamız olacaktır:
-Oyun Çocuğun İhtiyacını Karşılar: Oyunda çocuk muhakkak bir ihtiyacını karşılar, yoksa bu oyunu oynamaz, ilgilenmez. Bu ihtiyaç bazen duygusal yakınlık kurma ihtiyacını (örneğin daha dokunsal olan kuaförcülük yada doktorculuk oynayan çocuk şefkatle dokunulma ihtiyacını karşılıyor olabilir.) Bazen zihinsel bir ihtiyacını (örneğin yükseklik algısının geliştiği dönemde yeni yürüme çağındaki çocuk devamlı merdiven inip çıkarak zeminin o bir aşağıda bir yukarıda olmasıyla ilgileniyor olabilir) Bazense bir fiziksel ihtiyacını (örneğin yenidoğan yavrumuzun sürekli ayaklarını kendine çekip iterek hareketli hareketli yattığı yerden koşarcasına yaptığı minik oyun onun kaslarının gelişimi için yaptığı bir aktivitedir.) karşılamaktadır.
Ebeveynin çocuğu ie oynaması onun da bağlanmasını sağlar ve kolaylaştırır: Güvenli bağlanmanın anneye bakan yönü; annenin hayattaki duruşunu, ilişkilerini bebeğine göre ayarlamasıdır. Bunu kendini bırakarak yapan ebeveynin artık bakışı, sesi, duruşu ve insanlara yaklaşımı "anneliğinin" süzgecinden geçerek şekilleniyordur. Bu forumda belki de en az konuştuğumuz konu bu, hep bebeklerimiz bağlanma durumu konuştuk, fikir alıp verdik. Annenin de bağlanması demek bu kendini bebeğine ve anne olmaya güvenle bırakabilmesi demektir. Bazen geçmiş yüklerimizden bazense çevresel dış etkenlerden bu halden uzaklaşırız. Bazı annelerse doğumdan itibaren maalesef bu ruh haline bir türlü geçiş yapamaz. Çocuğun bağlanmaya ihtiyacı kadar annenin de ihtiyacı vardır. Çocuğun bundan sonraki hayatında sağlıklı bir ruh yapısına sahip olabilmesi için güvenle bağlansın bize diye uğraş veriyorsak, kendimize de bu güzelliği yapmamız gerekir. Çünkü biz tam anlamıyla bağlanamazsak anneliğin çekilmez geldiği anlar olacak, yavrumuza ve anneliğe yabancılaşıp kendi ruh sağlığımıza zarar vermemiz kaçınılmaz bir son olacaktır. Dolayısıyla oyun ile biz de "bağlanan anne" olma yolunda büyük büyük adımlar atmamız mümkündür. Oyunun doğası bizi yavaşça çocuğun dünyasına çekecek, onunla eğlenip onunla güldürecektir. Bunu sağlayan oyundaki eşduyum (çocukla aynı şeyi yaşama ve hissetme), tensel temaslar, beraber harekete geçmelerdir.
Oyun, Travma yaşamış yada daha küçük çaplı yara almış çocuğu tedavi eder: Çocuk dünyasında oluşmuş bir sıkıntıyı oyun ile tedavi ediyor olabilir. Bu yadsınamaz bir ihtiyaç ve bizim için bulunmaz bir nimettir. Evet ebeveyn olmak çok önemlidir ve fakat bazen yeterli değildir. Bazı yaraları biz tedavi edemeyiz, bazılarını ise gözden kaçırabilir veya haberdar dahi olmayabiliriz. Bu gibi haller için bir nimet hükmünde, çocuklar oyunları ile kendilerini tedavi edeceklerdir. Örneğin hafif çaplı bir trafik kazası yaşamış yada yolda geçerken şahit olmuş bir çocuk sığınma ihtiyacıyla evin salon masasının altına çadır kurmak isteyebilir, buna "Etrafı dağıtma, daha yeni topladım!" diye yaklaşmak belki de ileride terapist terapist gezdireceğimiz çocuğumuzun elinden tedavi olma imkanını almak olacaktır.
Vermek istediğimiz "değerlerin eğitimi"nde oyun en mühim aracımızdır: Çocuğumuza sözle ifade etsek anlatamayacağımız, davranışlarımızla da tam olarak örnek olamayacağımız bazı alanlar vardır. Örneğin "yalan söylememek" Düşünsenize, bunu çocuğa sözel olarak anlatamazsınız, örnek olayım deseniz biriyle konuşurken doğruyu söylediğinizde çocuğa "bak yalan söylemedim" demek hayli anlamsız olacak, hayatın olağan akışını kesen irite bir detay olacaktır. Lakin bir oyunda kızınızla bebeklerini canlandırırken, oğlunuzla arabaları konuşturarak oynadığınızda; sizin seslendirdiğiniz bir bebek/araba yalan söyleyebilir öteki seslendirdiğiniz bebek/araba ise bunun yanlış bir davranış olduğunu ifade edebilir. Yada bu yalan söyleyen bebek/araba bu yalanın kötü bir sonucunu yaşayabilir. (tabi bir ceza yada toplumsal rencide olmak şeklinde çocuğa kaygı verecek bir sonuç değil; misal karşıdaki sevdiği oyun karakteri bu yalan yüzünden üzülebilir. Sevdiği birinin zarara uğramasıyla yalan söyleyen araba/bebek bu hatasını anlayıp özür dileyebilir)
Oyunun tesirleri uzun, kapsamlı ve önemli bir konu; ben buradan bir kıvılcım çakayım dedim. Değerli katılımlarınızı bekler, her yönüyle konuşmak isteğiyle hayırlı geceler dilerim.
Sevgiler.. Bol oyunlu vakitler..