Sahte Benlik

Gökhan Güven

New member
- Baba, seni hiç ağlıyorken görmedim ben...?
- Kızım, ben ağlamayı pek beceremiyorum. Aslında iki defa görmüştün ama hatırlamıyorsun sanırım.
...

Sadece iki defa... Pek sulu göz değilim anlaşılan. Keşke olabilseydim diyorum bazen...

Sanırım yetişkinin duygularını doyasıya yaşayabilimesi, ancak çocukluk döneminde duygularını özgürce yasayabilmesi ile gerçekleşiyor.

Gülmesiden rahatsız olunan, ağlayınca azarlanan, canı yanınca "tamam tamam geçti" denilen, öfkesi sert bir duvara çarpan ya da "tamam tamam al bak burada ne var" denilen, coşkusu abartılı bulunan, korkusu küçümsenen, hayalleri görmezden gelinen, utanması zayıflık sayılan, hazır cevaplılığı ukalaca bulunan, başarınca pohpohlanan, yoksa yerin dibine sokulan, kısacası duyguları bir yetişkin tarafından gasp edilen çocuk, nasıl olur da yetişkin olduğunda duygularını doyasıya yaşayabilir ki?

O zaten, henüz çocukken öğrendi duygularını bastırmayı. Granitten duvarlar ördü ve oraya attı duygularını. Buradan asla çıkmayacaksınız diye de tembihledi. Sizin yüzünden sorun yaşıyorum dedi bir de..

Oysa duyuları onu "kendisi" yapmıyor muydu? O zaman kendine mi küsmüştü? O zindana kapattığı kendisi miydi?

Peki, o toprağın altına gömdüğü gerçek benliği ise, buradaki "sahte" olan mıydı?

İhtiyacı olan sevgiyi, tebessümü kendi benliği ile alamayınca, "kabul gören" şekliyle, makul olan (akıllı uslu) bir sahte benlik sunmuştu. Zira hava gibi su gibi muhtaçtı sevgiye, güvene, kendini emniyette hissetmeye.

Artık herkes mutluydu, çocuk hariç...

Mutlu değildi, çünkü bir bir gömdüğü duyguları yetişkin olunca zombi gibi hortlamaya başlamıştı. Ama orada kalması gerekiyordu onların, çıkmaması lazımdı. Üstelik artık kontrol edilmez bir hâl almıştı. Kendinden korkuyordu...

Duyguları bir yetişkin tarafından gasp edilmiş çocuğun, yetişkin olunca duygularını yönetmesi mümkün değildi ki zaten...

Şimdi iki seçeneği vardı. Ya kendinden kaçıp uzaklaşmaya devam edecek ya da ne kadar korksa ne kadar acı çekse de kendiyle kucaklaşacaktı. İhtiyacı olan sevgiyi, şefkati kendine yine kendisi verecekti ve beraber oturup ağlayacaklardı hâllerine...

Hem nereye kadar kaçacaktı ki, bir ömür böyle mi geçecekti?

#pedagoji #psikoloji #çocuk
 
- Baba, seni hiç ağlıyorken görmedim ben...?
- Kızım, ben ağlamayı pek beceremiyorum. Aslında iki defa görmüştün ama hatırlamıyorsun sanırım.
...

Sadece iki defa... Pek sulu göz değilim anlaşılan. Keşke olabilseydim diyorum bazen...

Sanırım yetişkinin duygularını doyasıya yaşayabilimesi, ancak çocukluk döneminde duygularını özgürce yasayabilmesi ile gerçekleşiyor.

Gülmesiden rahatsız olunan, ağlayınca azarlanan, canı yanınca "tamam tamam geçti" denilen, öfkesi sert bir duvara çarpan ya da "tamam tamam al bak burada ne var" denilen, coşkusu abartılı bulunan, korkusu küçümsenen, hayalleri görmezden gelinen, utanması zayıflık sayılan, hazır cevaplılığı ukalaca bulunan, başarınca pohpohlanan, yoksa yerin dibine sokulan, kısacası duyguları bir yetişkin tarafından gasp edilen çocuk, nasıl olur da yetişkin olduğunda duygularını doyasıya yaşayabilir ki?

O zaten, henüz çocukken öğrendi duygularını bastırmayı. Granitten duvarlar ördü ve oraya attı duygularını. Buradan asla çıkmayacaksınız diye de tembihledi. Sizin yüzünden sorun yaşıyorum dedi bir de..

Oysa duyuları onu "kendisi" yapmıyor muydu? O zaman kendine mi küsmüştü? O zindana kapattığı kendisi miydi?

Peki, o toprağın altına gömdüğü gerçek benliği ise, buradaki "sahte" olan mıydı?

İhtiyacı olan sevgiyi, tebessümü kendi benliği ile alamayınca, "kabul gören" şekliyle, makul olan (akıllı uslu) bir sahte benlik sunmuştu. Zira hava gibi su gibi muhtaçtı sevgiye, güvene, kendini emniyette hissetmeye.

Artık herkes mutluydu, çocuk hariç...

Mutlu değildi, çünkü bir bir gömdüğü duyguları yetişkin olunca zombi gibi hortlamaya başlamıştı. Ama orada kalması gerekiyordu onların, çıkmaması lazımdı. Üstelik artık kontrol edilmez bir hâl almıştı. Kendinden korkuyordu...

Duyguları bir yetişkin tarafından gasp edilmiş çocuğun, yetişkin olunca duygularını yönetmesi mümkün değildi ki zaten...

Şimdi iki seçeneği vardı. Ya kendinden kaçıp uzaklaşmaya devam edecek ya da ne kadar korksa ne kadar acı çekse de kendiyle kucaklaşacaktı. İhtiyacı olan sevgiyi, şefkati kendine yine kendisi verecekti ve beraber oturup ağlayacaklardı hâllerine...

Hem nereye kadar kaçacaktı ki, bir ömür böyle mi geçecekti?

#pedagoji #psikoloji #çocuk

Teşekkür ederim Gökhan bey istifade ettim.
 
Üst